Yaşayan Türkçe

bulmak


  • fiil Arayarak veya aramadan bir şeyle, bir kişi ile karşılaşmak.

    • Arayan Mevla’sını da bulur, belasını da. (Atasözü)
    • Cımbızıyla el aynasını yerinde bulamayınca köpürüp bacısına söylendi.

  • fiil Sahip olmak, elde etmek.

    • Kaliteli bir haricî disk bulacağım diye bütün gün elektronik marketleri dolaştım.
    • Kasap, yağı bol bulunca gerisini yağlar. (Atasözü)

  • fiil Kaybedilen bir şeye yeniden sahip olmak.

    • Ütücüye verdiği bayramlık eteğinin fişini bulamıyor.

  • fiil Varlığı bilinmeyen bir şeyi ortaya çıkarmak, keşfetmek.


  • fiil İlk defa yeni bir şey yaratmak, icat etmek.


  • fiil İstenilen bir şeye kavuşmak, nail olmak.


  • fiil Belirli bir yer, zaman vb.ne erişmek, ulaşmak.

    • Buruk bir edayla kalabalıktan uzaklaşıp kendine sessiz bir köşe buldu.
    • Lümpen kesime kerh ile bakan bu zat, tesadüfen kendini onların arasında bulmuştu.
    • Ülkedeki iç savaş nedeniyle iltica edenlerin sayısı milyonları buldu.

  • fiil Belirli bir yargı, görüş vb.ne varmak.

    • Kulak misafiri olduğu bahisleri, mânasız ve lüzumsuz buluyordu.
    • Fikirlerimi fasit bulan yoldaşlarıma gizliden gizliye öfkeleniyordum.

  • fiil Seçmek.


  • fiil Temin etmek, sağlamak.

    • Üvey evlatlarından medet bulamayınca el âleme avuç açtı.

  • fiil Tecziye edilmek, cezalandırılmak.


  • fiil Anımsamak, hatırlamak.


61