Yaşayan Türkçe

çıkarmak


  • fiil Birinin veya bir şeyin çıkmasına sebep olmak, çıkmasını sağlamak.

    • Dergileri sandıktan çıkarıp türlerine göre ayırdı.
    • Donuk bakışlı bir genç oturdu yamacımıza, heybesinden çıkardığı ekmeği bölüp bize uzattı.
    • Fırından çıkardığı lazanya tepsisini, tezgâhtaki nihalenin üstüne bırakıverdi.
    • Keki hemen kalıptan çıkarmayın, on dakika dinlensin.

  • fiil Sonunu getirmek, bitirmek.


  • fiil İdrak etmek, sezmek.


  • fiil Ortaya koymak, bulmak.


  • fiil Anımsamak, hatırlamak.

    • Gözüm sizi bir yerlerden ısırıyor ama tam çıkaramadım.

  • fiil Kızgınlık, acı, hırs gibi duyguları başkasına yansıtmak.


  • fiil Sağlamak, edinmek.

    • Feyyaz, okul harçlığını çıkarmak için dayısına yamaklık yapıyor.

  • fiil Birine bir davranış, suç vb. yüklemek, gibi göstermek.


  • fiil İstifra etmek, kusmak.


  • fiil İlgisini kesip uzaklaştırmak.


  • fiil Giysi, aksesuar vb.ni bedenden ayırmak, soymak.

    • Kaşla göz arasında önlüğünü çıkaran bebek, mamasını yememekte diretti.

  • fiil Basılı duruma getirip okura sunmak, yayımlamak.


  • fiil Yok etmek, gidermek.


  • fiil Oluşturmak, üretmek.

    • Çobanın gönlü olursa (olunca) tekeden yağ (süt, köremez) çıkarır. (Atasözü)

  • fiil İkram etmek, sunmak.


  • fiil Tanıtmak, göstermek.


  • fiil Bir müzik eserini notalarına uygun bir şekilde çalmak.


  • fiil Görevlendirmek, yollamak.


  • fiil Boşaltmak, indirmek.


  • fiil Resim yapmak.


  • fiil Fotoğraf çektirmek.


  • fiil Söylemek, demek.


  • fiil matematik Bir sayıdan eksiltme yapmak, tarh etmek.


  • fiil Ses yapmak.

    • Hemcinslerini tepeden tırnağa süzen zürafa, bir yandan da garip sesler çıkarıyordu.

  • fiil spor Oyundan almak.


  • fiil Yükseltmek, artırmak.

    • Çay toplama makinaları, kol gücünden alınan verimi birkaç katına çıkarıyor.

70