Yaşayan Türkçe

görülmek


  • fiil Görmeye konu olmak.

    • Fotoğrafları basına dağıtılan zanlının görüldüğü yerlere dair tutarsız ihbarlar geliyor.
    • Kayıplara karışan değnekçi Mahmut, en son lüks bir otomobilin şoför koltuğunda görülmüş.

  • fiil Gereken neyse yapılmak, halledilmek.

    • Hadi hadi, elli liradan bırak da işimiz görülsün, hem sen de siftah edersin.

  • fiil Bir şeyin varlığına rastlanmak.

    • Aşının yaygınlaşmasıyla belli başlı hastalıklar nadir görülür oldu.
    • Şiirde daha önce görülmemiş imgelere başvuran dekadanlar, simgecilik akımının oluşumuna zemin hazırlamışlardır.

  • fiil Addedilmek, sayılmak.

    • Saygı ve nezaket, bazı toplumlarda güçsüzlük olarak görülür.
    • Öz yurtlarında yasaklı olan birçok aydın ve sanatçı için iltica, bir seçenek olarak görülüyor.
    • Bir anomali olarak da görülen bu postmodern tavır, bireyin zamanla kendini toplumdan tamamen soyutlamasıyla açığa çıkmaktadır.
    • Fransız sosyolog Émile Durkheim’ın metodolojik çalışmaları, toplumda tabu bir konu olarak görülen intiharın farklı boyutlarını ortaya koymuştur.

71