fiil Ulaştırmak, taşımak veya koymak.
- Dinamitlerle patlatılan toprağı, kepçelerle kamyonlara yükleyip götürdüler.
- O kadar titiz bir adamdı ki berbere giderken jiletini yanında götürürdü.
- Hale götüreceği limonları, yumuşak kâğıtlara sarıp kasalara doldurdu.
- Mülteci kampına erzak götüren konvoy, yağmacıların saldırısına uğradı.
fiil Birini, bir süre beraberinde yürütmek.
fiil Bulunduğu yerden söküp atmak veya yok etmek.
fiil Katletmek, öldürmek.
- Aklını başına topla, bu açgözlülük seni götürecek yoksa!
fiil Tahammül etmek, katlanmak.
fiil Birine, belirli bir güzergâh boyunca eşlik etmek veya onun bir yere gitmesini sağlamak.
- Kötü alışkanlıklarından ikrahlık getirsin diye Haşmet’i götürmedikleri hoca kalmadı.
fiil Nihayete erdirmek, sonuca ulaştırmak.
- Planlı ve programlı bir çalışma, muhakkak başarıya götürür.
fiil Yok olmasına, kaybolmasına yol açmak.
- Dört yanlışın bir doğruyu götürdüğünü unutmayın, cevabı sallamak yerine soruyu boş bırakın.
fiil Hızlıca yiyip içmek, mideye indirmek.
- Şöbiyetleri götürünce bir ağırlık bastı, içim geçmiş.
fiil Tamamen sahip olmak.
fiil Haksız kazanç sağlamak.