Yaşayan Türkçe

götürmek


  • fiil Ulaştırmak, taşımak veya koymak.

    • Dinamitlerle patlatılan toprağı, kepçelerle kamyonlara yükleyip götürdüler.
    • O kadar titiz bir adamdı ki berbere giderken jiletini yanında götürürdü.
    • Hale götüreceği limonları, yumuşak kâğıtlara sarıp kasalara doldurdu.
    • Mülteci kampına erzak götüren konvoy, yağmacıların saldırısına uğradı.

  • fiil Birini, bir süre beraberinde yürütmek.


  • fiil Bulunduğu yerden söküp atmak veya yok etmek.


  • fiil Katletmek, öldürmek.

    • Aklını başına topla, bu açgözlülük seni götürecek yoksa!

  • fiil Tahammül etmek, katlanmak.


  • fiil Birine, belirli bir güzergâh boyunca eşlik etmek veya onun bir yere gitmesini sağlamak.

    • Kötü alışkanlıklarından ikrahlık getirsin diye Haşmet’i götürmedikleri hoca kalmadı.

  • fiil Nihayete erdirmek, sonuca ulaştırmak.

    • Planlı ve programlı bir çalışma, muhakkak başarıya götürür.

  • fiil Yok olmasına, kaybolmasına yol açmak.

    • Dört yanlışın bir doğruyu götürdüğünü unutmayın, cevabı sallamak yerine soruyu boş bırakın.

  • fiil Hızlıca yiyip içmek, mideye indirmek.

    • Şöbiyetleri götürünce bir ağırlık bastı, içim geçmiş.

  • fiil Tamamen sahip olmak.


  • fiil Haksız kazanç sağlamak.


70