Yaşayan Türkçe

o (I), o (II)

o


  • ünlem Şaşkınlık, hayranlık, beğeni gibi duyguları ifade eden bir söz. (I)


  • sıfat Önüne geldiği adın uzakta olduğunu ve söz konusu edildiğini bildiren bir söz. (II)

    • O günlerde hissettiğim korkunun nedeni, geleceğe dair ümitsizlikti belki de.
    • O hararetle ne kadar porselen varsa hepsini duvara çalmış, sakinleyince kırıkları da kendi toplamış.
    • Yabana atma o tayı, sürpriz sprintleriyle birçok yarışseveri üzdüğü vakidir.
    • Aşkının kanıtı, bakışlarındaki o duru pırıltıydı.
    • İlk gençlik yıllarımda beni ateşleyen o capcanlı hayaller, yıllar geçtikçe flulaştı ve nihayetinde yitip gitti.

  • zamir Üçüncü tekil kişiyi belirten söz. (II)

    • Bir terslik olduğunda koridorlarda koşuştururken görürdüm onu.
    • Ondan istenen, sahnede acımasız ve muhteris bir kraliçeyi canlandırması.
    • Otuz yaşında ama benim gözümde hâlâ bir çocuk o!
    • Pürüzlü işlerin hep onu bulmasından yakınır.
    • Küçümseyici ve alaycı tavırlarından, müstehziliğin onun kanına işlediği anlaşılıyordu.

  • zamir Daha önce sözü edilen şeyi belirten bir söz. (II)

    • Şer bir işe bulaştın mı yakanı bir türlü ondan kurtaramazsın.

95